Myspace Graphics
   
 
  Medeniyet

Konu Adı : Avrupa Putu
Yazar : Mustafa ARMAĞAN
Sayı :   Mostar Dergisi Şubat '07 50.Sayfa


1994 güzünde, Litvanya’daki çeşitli üniversitelerde ders verirken, diyor Cambridge Üniversitesi tarih hocalarından Jonathan Steinberg, “öğrencilerime Avrupa’yı nasıl tanımladıklarını soruyordum. Bana ‘Beyaz Rusya sınırının batısındaki her şey’ diye cevap veriyorlardı. Avrupa onlar için, Sovyetler Birliği’nden kurtuluş ve Avrupa Birliği gibi Slav olmayan topluluklara katılış anlamına geliyordu.”

Bizim de Avrupa karşısındaki tavrımız, bir yerde Litvanyalı öğrencilerin naif tavrından farklı değil esasen. Avrupa neredeyse, Kapıkule’den itibaren başlayan mümtaz bir ‘yer’dir gözümüzde. ‘Batımızda’ kalır; ama tam da ‘nerede’ başladığı ve ‘nerede’ bittiği bilinmez. Hatta ortak muhayyilemizi biraz deşerseniz, onun aslında bir toprak parçası, yani coğrafi bir araziden çok, ‘bir türlü sahip olamadığımız her şey’i temsil eden bir ‘ideal’ ve ‘özlem’ odağı olarak anlaşıldığını fark edersiniz.

Kısacası, bizden olamayacak kadar ‘yüce bir ideal’ ve bizim ulaşamayacağımız kadar ‘uzak bir yer’dir Avrupa. Bu yüzden hem coğrafi hem de fikrî bir farklılık üzerine kuruludur Avrupa imajı (kendisi değil). Avrupa’ya ulaşmak, Avrupalı gibi olmak, Avrupa ile bütünleşmek vs. Türk elitinin vazgeçilmez sevdasıdır hâlâ. Nitekim Bilgi Üniversitesi’nin ‘Avrupa Etütleri’ adıyla başlattığı yüksek lisans derslerinin alt başlığının ‘bütünleşebilmek için’ olarak belirlenmiş olması, bu değerli programı koyanların, Avrupa ile ‘ilişkiler’in bütünleşmekten başka bir alternatifi olamayacağını, daha doğrusu kavga ve bütünleşmekten başka bir ilişki şekli düşünmediklerinin göstergesi değil midir?

Oysa Avrupalılık, coğrafi bir imtiyaz beratı olmadığı gibi, Avrupalı olunca yan gelip yatabileceğiniz bir kuş tüyü yatak olmaktan da uzaktır. Avrupa, Fransız politikacısı Briand’dan beri girilen uğraşlara rağmen, yekpare bir siyasi ve kültürel bütün değildir (hâlâ). Hatta istisnaları her daim bol olmuş bir coğrafyadır. Nihayet ‘Avrupalı’ kimliği, bir defa bulunmuş ve ondan sonra asla ve kat’a değişmemiş bir kimlik olarak anlaşılmamalıdır.

Peki, zihnimizdeki bu Avrupa imajlarını nasıl yerli yerine koyacağız? Benim cevabım, bilgiyle, tartışarak...

İşte bir soru daha: Avrupa bir coğrafya mıdır?

Cevaplar muhtelif. Hem evet hem hayır.

Hayır, çünkü Avrupa başlı başına bir kıta değildir. Kıta olsaydı, ta kuzeydeki İzlanda adasının ne işi vardı Avrupa’da? Ya da İngiltere’nin Avrupalı sayılması, coğrafi açıdan savunulabilir bir şey midir? Fransa’yla aralarında bir boğaz varmış. Peki öyleyse İspanya’ya bitişik olan Fas, neden Avrupa’da değildir? Bunun bilimsel bir cevabı var mıdır?

Kaldı ki Avrupa’yı, Asya’dan kesin olarak ayırt eden bir coğrafi sınır da bulunamaz. Bakmayın bizim Boğaz Köprüsü’ne “Asya ile Avrupa’yı birleştiriyor” dememize; başkaları da Ural dağlarını ya da Volga’yı sınır olarak gösteriyorlar. Aslında Paul Valery’nin dediği gibi, ‘Avrupa coğrafi olarak Asya’nın bir burnundan ibaret’ değil midir?

Evet, çünkü Avrupa’ya özgü gelişmelerin (Aydınlanma, Roma, Yunan, Yahudi–Hıristiyan mirası, Rönesans hümanizmi ve bireycilik, sivil haklar ve demokrasinin vs.) büyük ölçüde bu coğrafyada ortaya çıkıp serpildikleri ortada. Ancak “Peki bu temellerin ne kadarı Avrupa’ya özgüdür?” diye düşününce, karşımıza çıkan manzara şu oluyor: Hıristiyanlık da, Yahudilik de, Yunanlılık da, aslında bugün Avrupa diye bildiğimiz coğrafyaya özgü mahsuller olmaktan uzak fenomenler. Hakikatte Akdeniz’in doğusundan gelip Avrupa’da vatan tutmuş ve bugünkü filizlenmesini burada başarmıştır her üçü de.

Remy Brague’ın son derece haklı olarak belirttiği üzere, “Avrupalı, eşittir Romalıdır”. Yani Avrupa’nın dışında doğmuş bulunan bütün bu inançlar ve kültürler, Romalılaştırılarak Avrupa’nın malı haline getirilmiş, Roma’nın filtresinden geçtikten sonra Avrupa kimliğinin kurucu unsurları olmuşlardır. Ama Romalılık da, bizim zannettiğimiz gibi dışlayıcı değil, içine alıcı, hazmedici bir kimliktir ve bu yüzden de sabit bir kimlik olmaktan ziyade, kendisi gibi olmayanları içine aldıkça zenginleşen ve onların getirdiği zenginlikten ürkmeyen o kendinden emin tavrın eseridir. Mesela, Mısır’ı aldıktan sonraki Roma, önceki Roma’yla farklı imparatorluklardır. Mesela ‘Rome in the East’in müellifi, Roma’nın Mısır’ı fethedip ‘Doğululaştıktan sonra’ gerçek Romalı konumuna oturduğunu söylemek ihtiyacını duymuştur.

Warwick Ball’un kitabını bitiriş cümleleri hakikaten hayret-engizdir: Roma’nın hikayesi her şeyden evvel Batı’nınkinden çok, Doğu’nun hikayesidir. Roma, Doğu’nun zaferidir.  

Roma, nasıl Doğu sayesinde Roma olmuşsa, Avrupa’nın modern tarihinin Doğusu olan İslam’la ilişkisi de, Avrupa kimliğini bu kez yeniden kuran bir ilişki olmuştur. 16. yüzyıla, hatta Voltaire gibi Aydınlanmacılara kadar İslam’ı temsil eden Osmanlı dünyası, Avrupa’nın mevcut olumsuzluklarına tutulan bir ayna işlevini görmüştür. (Voltaire’in Fransa ile mukayese ettikten sonra Osmanlı yönetimine ‘demokrasi’ demekten kendisini alamadığını daha önce yazmış olmalıyım.) Yani İslam’ın, Avrupalı kimliğin oluşumuna dahil edilmesi gibi bir süreçten bahsedebiliriz bu tarihlerde. Ama özellikle 19. ve 20. yüzyıllarda, Avrupa’nın Romalılığı, yani kendisinden farklı olanı kabul etme yetisi ve kendine güveni ‘Türk korkusu’ yüzünden dumura uğramış ve farklı olanı dışlamaya, ezmeye, sömürmeye, kendisine benzetmeye başlamıştır. Sarkozy’nin son çığlığı, kuğununkine benziyor. Bu ise aslında, orijinalliğini Doğudan gelen katkılara borçlu bulunan ‘Avrupalı’ kimliğinin aşınmasına, yozlaşmasına ve giderek yok olmasına giden yolu açmak anlamına gelmiştir.

Bugün, Avrupa’nın pek çok düşünürü (mesela Norman Davies son kitabı Europe East & West’de bunu fikir kışkırtıcı bir zeminde başarıyla yapıyor) Avrupa’nın bugün yeterince Avrupalı olmadığını, dahası, Romalılıktan gelen hazmediciliğini yitirdiğini söyleyip dururken, hatta Oliver Roy’nın modernliğin tamamen Avrupa’ya özgü bir süreç olduğunun iddia edilemeyeceği tezine rağmen biz, Avrupa’yı sanki sabit bir ‘öz’, evvel eski değişmez bir ‘coğrafya’ ve bir kere üzerimize taktık mı bir daha çıkartamayacağımız bir ‘nişan-ı zişan’ şeklinde algılıyoruz. Tabii ki, bu hay huy içinde İspanyol aydınlarının, tıpkı bizim 19. yüzyıl aydınlarımızın yaptığı gibi, 20. yüzyılın başlarında bile “Avrupalılaşalım mı yoksa İspanyollaşalım mı?” tartışmasını yaptıklarını ısrarla gözden kaçırıyoruz.

Unamuno’yu da, Namık Kemal’i de okumuyoruz. Tıpkı Turgenyef ile Abdullah Cevdet’i okumadığımız gibi...

1) Warwick Ball, Rome in the East: The Transformation of the East, London and New York, 2001, Routledge, s. 450.  
2) Norman Davies, Europe East & West, London 2006, Jonathan Cape.

BU BÖLÜM HER HAFTA GÜNCELLENMEKTEDİR
Saat
 


Sizce Günümüz Gençliğin En Önemli Eksikliği Ne?
Temsil Ettiği Medeniyetten Kopma
Dini Yönden Zayıflama
Kültürel Yozlaşma
Diğer

(Sonucu göster)


Biz Kimiz?
 
Mostar Gönüllüleri
ülkenin geleceği için; geçmişin birikimiyle bugünün değerlerini sentezleyen bir medeniyet telakkisi çerçevesinde, Türkiye’deki
tüm üniversite öğrencilerinin entelektüel gelişimlerini destekleyerek, onların tam donanımlı
bireyler olarak iş hayatına
hazırlanmalarını sağlamayı kendine görev edinmiştir.
Biz
 
Bir tasavvurdan söz ediyoruz, hayalden değil…
Zihnimizin maverasında resmetmişiz…
Şeyleri koyacak yer bulduk…
Yerleri koyacak şehirler kurduk…
Ümitlerimizi ufuklara uğurlamadık efendim…
Bir derdimiz var, çözecek inadımız da…
Biz insandan anlarız…

Mevlana'dan öğütler
 

Dinle neyden


Loadtr.Com

Şu toprağa sevgiden başka bir tohum ekmeyiz.
Şu tertemiz tarlaya başka bir tohum ekmeyiz biz...

"Topraktan biten güller solar gider, gönülden biten güller daimidir"

" Maddî varlığınla, bedeninle yeryüzüne bağlısın, burada dünyaya geldin doğdun.
Burada yiyor, içiyor, dolaşıyorsun.
Fakat sen, yeryüzünde yasıyorsun, ama mana bakımından gökyüzünde yasayanlardansın.

Gerçek inancın incilerinin dizildiği iplik gibisin.

Loadtr.Com
Bütün güzellikler, hoşluklar, üstünlükler sende mevcuttur."

**Ayıpsız dost arayan , dostsuz kalır..

** Nice insanlar gördüm, üzerinde elbisesi yok. Nice elbiseler gördüm, içinde insan yok.

** Eşekten şeker esirgenmez ama eşek yaratılışı bakımından otu beğenir.

** Leş, bize göre rezildir ama domuza, köpeğe şekerdir, helvadır.

** Pisler, pisliklerini yapar ama sular da temizlemeye çalışır.

Loadtr.Com
**Sevgide güneş gibi ol,

dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol,

hataları örtmede gece gibi ol, tevazuda toprak gibi ol,

öfkede ölü gibi ol, her ne olursan ol,

ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.

Loadtr.Com
** Kuzgun, bağda kuzgunca bağırır.

Ama bülbül, kuzgun bağırıyor diye güzelim sesini keser mi hiç?

MOSTAR GÖNÜLLÜLERİı

 
Bugün 12 ziyaretçi (14 klik) kişi burdaydı!
Bahrulirfan Toplist Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol